Hannah Arendt'in çalışmalarında emek, iş ve eylem ; yeryüzü ile dünya; şiddet ile güç ve kuvvet, hatta mülk ile servet arasında ayrım yaptığı gözlemlenir. Bu ayrımlar, Arendt'in kuramsal yapısının temelini oluşturur. Yazar, insanın polis tecrübesinden sonra Ortaçağ boyunca ve modernite ile birlikte dünyaya yabancılaşmasını eleştirel bir analize konu etmiştir ve bu çerçevede 'düşünen insan' ile 'eyleyen insan' arasındaki duvarı, düşünsel olarak yıkma teşebbüsüne girişmiştir. Bu çerçevede tefekkürü küçümsemeden eyleme atfettiği önemin altını çizmiş ve tefekkürün politik eylemi dışlamasına karşı çıkmıştır. Bir başa deyişle Hannah Arendt, vita contemplativa ile vita activa arasındaki ilişkiyi tarif ederken iki kavramsallık arasında bir hiyerarşi tesis etmekten çok vita activa'nın içerisindeki tefekkürü yeniden canlandırmayı amaç edinmiştir. Arendt'in vita activa ile kastettiği, kendi ifadesi ile "etkin olarak bir şeyler yapmaya yöneldiği ölçüde insani yaşam"dır ve emek, iş ile eylemi içerir. Bu üç kavramın da kökleri Arendt'e göre doğarlıkta bulunur. Emek, hem bireysel sürekliiği hem de türün hayatını garanti eden ve insan bedeninin biyolojik faliyetine karşılık gelen bir kategoridir.çabucak tüketilir ve ve bu yüzden sürekli olarak yinelenmelidir. Emek, dünyasallık açısından ele alındığında Arendt'e göre en az dünyasal olandır. Çünkü üretilmiş olan şeylerin dünyasallıkları, nesnelerin bu dünyadaki kalıcılığı ile ilgilidir. Ancak yaşamın idamesi için zorunlu olan şeyler, aynı zamanda en doğal olanlardır; öyle ki doğanın dairesel hareketine uygun olarak üretilir ve akabinde tüketilerek yok olurlar.
Arendt'ten akt. G. Gürkan Oztan
(Doğu Batı, s. 100-101, sayı:36, 2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder