Paul Auster'in Şans Müziği adlı romanında poker oyuncusu Jack şöyle der: "Hep bu duyguyu kollarım. Sanki içimde bir düğmeye basılmış da, bütün bedenim bir müziği mırıldanıyormuş gibi olur. Bu duyguyu ne zaman duysam, ayağımın toprağa erdiğini anlarım, ondan sonra korkmadan, güven içinde sonuca giderim. Şansın bir kez açıldı mı, onu hiç birşey durduramaz. Her şey biranda yerli yerine oturmuş gibi olur. Sanki kendi gövdenin dışına çıkarsın ve bütün gece boyunca kendinini gerçekleştirdiği mucizeleri seyredersin. Artık iş senin dışına çıkmıştır. Senin kontrolünde değildir ve aklını fazla takmazsan, yanlış da yapmazsın." Hiçbir şey, şu paradoksal varsayımdan alı koyamaz: Dünyayı düzene koyan bizim düşüncemizdir- özellikle, dünyanın bizi düşündüğünü düşünmek koşuluyla.
Çayı içen insan değil, çay insanı içiyor. Pipoyu tüttüren sen değilsin, pipo seni tüttürüyor.
kitap beni okuyor.Televizyon beni izliyor. Nesne bizi düşünüyor. Hedef bize isabet ediyor.
Sonuç bizim nedenimiz oluyor. Dil bizi konuşuyor. Zaman bizi yitiriyor. Para bizi kazanıyor.
Ölüm yolumuzu gözlüyor.
- Jean Baudrillard-İmkansız Takas,s.94-95 Ayrıntı yay., İstanbul, 2005
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder