Bu Blogda Ara

12 Nisan 2011 Salı

"Prens"e tavsiye



"Prens"e tavsiye niteliğinde

P: seni silmek artık imkansız, Machiavellian, machiavellico, machiavellistic, maquiavelico, machiavelique..
M: Bu ben değilim, söylediklerin modern dillere yansımış Machiavelist bir şablon.Katliamlarınıza başka bir zemin bulun lütfen. Ben sadece Niccolo Machiavelli

“Tractatus Theologico-Politicus”: Demokratik bir Manifesto


Spinoza siyaset felsefesini bütünlüklü bir yapıda ortaya koyan önemli bir filozoftur. Fakat  bugün ülkemizde yaşanan son olaylar, bende filozofun siyaset anlayışının spesifik açıdan ele alınması gerektiği hissini uyandırmıştır. Yayımlanmamış kitaplarıyla yargılanan gazetecilerimizi düşündüğümüzde, “yazı”nın devlet için nasıl büyük bir eylem olarak görüldüğünü fark edebiliriz. Son günlerde yaşanan bu gelişmeler çoğumuzu “özgürlük”, “hoşgörü”, “demokrasi”,”egemen hakkı” gibi kavramlar üzerinde düşünmeye itmiştir. Özellikle Devlet ve birey arasında yaşananlar egemenlik ve özgürlük arasında var olan gerilim akıllara Spinoza’nın Tractatus Theologico-Politicus’da Demokratik bir Manifesto adlı metninde değindiği “egemenin hakkı ve düşünce özgürlüğü”nü getirmektedir. Spinoza’ya göre mutlak olarak kabul edilen devletin egemenliği bireyler üzerinde etkinlik sağlar. Eğer devlet istikrarı sağlamak istiyorsa bireylerin düşünce ve ifade özgürlüğünün önünü açmalıdır. Bir tarafta mutlakiyetçi devlet anlayışı diğer tarafta var olan demokratik ilkenin sundukları.. Peki bu iki sav nasıl uzlaştırılabilir? Spinoza’ya göre bu iki sav ancak sözler ile eylemlerin belli bir takım temel kurallara uyması ile mümkündür.
Devletin amacı esas olarak özgürlüktür. Bununla birlikte şunu da gördük ki devleti kurmak için tek bir şey gereklidir: karar alma yetkisi ya herkese toplu olarak, ya bazılarına, ya da tek bir kişiye ait olacaktır. zira esasında insanların özgür yargıları çok büyük farklılıklar gösterir ve herkes kendisinin en iyiyi bildiğini düşündüğü için ve herkesin aynı şekilde düşünmesi ve tek bir ses halinde konuşması imkansız olduğu için, barış içinde yaşamak herkes kendi uygun gördüğü şekilde eylem hakkından vazgeçmediği sürece mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla insanın vazgeçtiği tek şey kendi uygun gördüğü şekilde eyleme hakkıdır, akıl yürütme ve yargıda bulunma hakkı değil. Yani egemenin hükmüne karşı eylemde bulunmak açık bir şekilde egemenin hakkının ihlali anlamına gelirken, fikir yürütmek, yargıda bulunmak ve dolayısıyla konuşmak tümüyle serbesttir. Yeterki kişi fikrini hile,kızgınlık ya da nefret ile ya da devletin kendi otoritesi içindeki birşeyi değiştirme isteği ile değil, söze ya da eğitime bağlı kalarak sadece akıl ile savunsun. Varsayalım ki birisi bir kanunun akla yatkın olmadığını düşünüyor ve bu kanunun yürürlükten kaldırılmasını öneriyor. Eğer bu kişi aynı zamanda bu fikrini egemen gücün yargısına sunarsa ve bu süreç boyunca bu kanuna aykırı olan bütün eylemlerden kaçınırsa, o zaman bu kişi iyi bir vatandaş gibi davranarak devletin iyiliğinihak eder. Ancak buna karşılık eğer bu kişi bu hareketi hakimi adaletsizlikle suçlamak için toplumda ona karşı nefret uyandırmak için yaparsa, ya da yargıca rağmen kışkırtıcı bir şekilde bu kanunu yürürlükten kaldırmaya çalışırsa, o kişi bir kışkırtıcı, bozguncu ve isyancıdan başka bir şey değil demektir. (Balibar, 2004: 32-33)
Spinoza’nın bu kuralı beraberinde bir çok sorunu getirmektedir. Ülke olarak özellike kendi devletimizin yargılama sürecinde bunu görmekteyiz. İtaat, eylem, hak, hukuk arasında nasıl bir uyum yaratılmalı, özgürlüğün nereye kadar verilmesi gerektiği hususu kanımca cevaplanması gereken önemli problemlerdendir. Tahayyülü zor gibi görünse de mümkün müdür, mümkündür!
  • BALIBAR, Etienne. Spinoza ve Siyaset, çev.Sanem Soyarslan, Otonom yayıncılık, Kasım 2004, İstanbul

19 Şubat 2011 Cumartesi


PANAPTİKON

M. Foucault XIX. yüzyılın Avrupa'sında uygulanan disiplinci anlayışın Jeremy Bentham'ın "panaptikon"uyla örtüştüğünü belirtir. "Panaptikon" halka biçimli bir binadır, ortasında bir avlu ve avlunun ortasında bir kule vardır. Halka hem içeriye hem dışarıya bakan hücrelere bölünmştür. Bu küçük hücrelerin her birinde, kurumun hedefine uygun olarak, yazı yazmayı öğrenen bir çocuk, çalışan bir işçi, ıslah edilen bir mahkum, deliliği yaşayan bir deli vardır. Her hücre hem içeriye hem de dışarıya baktığından gözetmenin bakışı tüm hücreyi katedebilir; hiçbir karanlık nokta yoktur ve sonuç olarak bireyin yaptığı herşey bir gözetmenin bakışına açıktır; bu gözetmen kendisinin herşeyi görebileceği, buna karşılık kimsenin kendisini göremeyeceği şekilde panjurlar, yarı açık bölme pencereleri arasından gözlem de bulunur. Bentham'a göre, bu küçük ve harikulade kurnazlıktaki mimariyi bir kurum kullanabilir. "Panaptikon" aslında, bir toplum ve bir iktidar türünün ütopasıdır. Foucault Bentham'ın panaptikon ütopyasının günümüz toplumunda çeşitli şeküllerde gerçekleştiğini ve iktidar mekanizmalarının hayatın bir çok alanına yayıldığını belirtir.

  • Foucault, Michel. Büyük Kapatılma, çev. Işık Ergüden, Ferda Keskin, Ayrıntı yay. İstanbul, 2005

16 Şubat 2011 Çarşamba

FANTAZMA



-Benim fantazmam diğerinde varlık kazanıyorsa ve görünüşte onun fantazması bu durumu olanaksız kılıyorsa vazgeçmeli miyim? Mamafih eğer hayır ise görünüşün tersine hareket ederek içte gizli olan şeyi, nihai çözüm yolu olarak görmeli miyim?
-Bu soruyla içte gizli olanın varlığını kabul ederken ona "gerçeklik"i dolaylı yoldan vaadettiğinin farkında mısın?

30 Ocak 2011 Pazar

Şans Müziği

Paul Auster'in Şans Müziği adlı romanında poker oyuncusu Jack şöyle der: "Hep bu duyguyu kollarım. Sanki içimde bir düğmeye basılmış da, bütün bedenim bir müziği mırıldanıyormuş gibi olur. Bu duyguyu ne zaman duysam, ayağımın toprağa erdiğini anlarım, ondan sonra korkmadan, güven içinde sonuca giderim. Şansın bir kez açıldı mı, onu hiç birşey durduramaz. Her şey biranda yerli yerine oturmuş gibi olur. Sanki kendi gövdenin dışına çıkarsın ve bütün gece boyunca kendinini gerçekleştirdiği mucizeleri seyredersin. Artık iş senin dışına çıkmıştır. Senin kontrolünde değildir ve aklını fazla takmazsan, yanlış da yapmazsın." Hiçbir şey, şu paradoksal varsayımdan alı koyamaz: Dünyayı düzene koyan bizim düşüncemizdir- özellikle, dünyanın bizi düşündüğünü düşünmek koşuluyla.

Çayı içen insan değil, çay insanı içiyor. Pipoyu tüttüren sen değilsin, pipo seni tüttürüyor.
kitap beni okuyor.Televizyon beni izliyor. Nesne bizi düşünüyor. Hedef bize isabet ediyor.
Sonuç bizim nedenimiz oluyor. Dil bizi konuşuyor. Zaman bizi yitiriyor. Para bizi kazanıyor.
Ölüm yolumuzu gözlüyor. 
  • Jean Baudrillard-İmkansız Takas,s.94-95 Ayrıntı yay., İstanbul, 2005

Süreksizlik

"Ex nihilo in nihilum: "Hiç'in çevrimidir bu. Aynı zamanda, köken ve son düşüncesine karşı, evrim ve süreklilik düşncesine karşı süreksizlik düşüncesidir. Ancak ve ancak sonu dikkate alarak sürekliliği tasarlayabilriz; oysa bizim bilimlerimiz ve tekniklerimiz herşeyi sürekli bir evrimin penceresinden görmeye alıştırdılar bizi, hiçbir zaman bizim evrimimizle alakası olmayan bir evrim-bizim üstünlüğümüzün teolojik biçimi. Oysa temel biçim süreksizliğin biçimidir. Evrenin her yerinde yalnızca süreksizlik olasıdır. Big Bang bile süreksizliğin mutlak modelidir. Canlılar, olaylar ve diller için de aynı şey geçerli değil midir? Bir biçimden ötekine geçiş ne denli sonsuz küçük olursa olsun her zaman bir sıçrama, bir felaket söz konusudur ve beklenmedik bir biçimde en tuhaf, en çok sapmaya uğramış biçimler buradan doğar ve nihai sonuç dikkate alınmaz. Daha yakına gelirsek; bu süreksizliğin tekil ve güzel örneklerinden biri de dillerdir;oldukça keyfi bir gelişme süreci sonunda ne sürekli ilerleme gösterebilmişlerdir ne de birbirleinden üstün olabilmişlerdir."

  • Jean Baudrillard-İmkansız Takas, çev.Ayşegül Sönmezay, Ayrıntı yay. 2005, İstanbul

14 Ocak 2011 Cuma

...



Düzeltmeyi sevmeyenlerdenim, yeni bir tahayyül beni yorar. Zira bende her yeni, yeni bir grotesk bir tez ortaya çıkartır.

13 Ocak 2011 Perşembe

Şizofrenik Konuşmalar



Geceyarısı sanrıları 1
-İçindeki kararsız kalabalık mı?
-Hayır, o benim en iyi öteki yanım.

Geceyarısı sanrıları 2
- Kiefer'in gerçek 'Dünyevi Bilgelik Yolları' tablosu ile Sabahattin Ali'nin kurgusal 'Kürk Mantolu Madonna' tablosunu karşılaştırsam çok mu abartmış olurum.
- Artık ritüel olmuş 'deli saçması' imajından kurtulman sanırım tamamen olanaksızlaşır.
-Sorun değil, bir sonraki sürüme hazırım

4 Ocak 2011 Salı

ÜTOPYALAR GÜZELDİR

You, beloved, lived a love more violet than a dream, then left.Such a fade away made citadel quite down in fogs. As if it will come with a steamer's fume. Sure it will come one day, utopias are beautiful. Doesn't matter whether it is mine or not. I loved a woman now smells my home rose. As if it will come with a steamer's fume. Sure it will come one day, utopias are beautiful.