"Sanatçılar ve akademisyenlerle ilişkimizde, kolayca ters yönlerini göz önüne alıyoruz: Dikkat çekici akademisyenlerin ardında, pek de seyrek olmayarak, sıradan bir adam bulunur, sıradan sanatçının ardında pek sık- dikkat çekici bir adam." Friderich Nietzsche
Öteki yüz
Bu Blogda Ara
21 Haziran 2012 Perşembe
Çelişki
13 Haziran 2012 Çarşamba
30 Nisan 2012 Pazartesi
1 MAYIS
1 Mayıs Kapitalizmin karşısında, sınıfsal savaşın farkında olanların, endüstrileşme sürecinin ürünü olan sömüren sınıfa karşı yaptıkları en büyük tepkidir. Marx Kapital'de "politik ekonomi emek ve mülkiyet birliğini ön kabul olarak alır ve mülkiyet hakkını emeğin sağladığını öne sürer." Geçmişten günümüze baktığımızda değişen tek şey yeni sınıfların ortaya çıktığıdır. Üretim araçları hala burjuvazinin elinde ve hala sınıflı kapitalist sistem devam etmektedir. Kapitalizm emekçinin özgür bir birey olarak gerçek tarihsel sürecine müdahale eder. Böylece ortadan kaldırılan toplumsal formasyon işçinin dünyayla komünal ilişkisine de müdahale eder. Marx, "kapitalist üretim koşulları altında sefalet ve servet, sömürü ve birikim, bireyel yokullaşma ve toplumsal varsıllaşma" gibi grotesk belirlenimlerde bulunurken belki de tarihin en önemli tezini ortaya koymuştur. Marx'ın kapitalizm eleştirisinde işlevsel boyut sömürü, eşitlik, hakkaniyet ve kendini belirlemedir. Yarın 1 Mayıs'ta, emeği sömüren her türlü etkinin karşısında olunmalıdır. Lakin sınıfsal çatışmayı kabul etmekle birlikte her türlü dikta rejimini ve totaliterliği olayın dışında tutmakta fayda var. Birlik, mücade ve dayanışma günümüz kutlu olsun.
7 Mart 2012 Çarşamba
Gerçeklere "Kapatma"
- "hep daha yükseklere çıkmak, daima daha uzakları görmek ihtiyacını duyuyorum. şimdi ben nerede olduğumu biliyorum! Adanın ortasında, denizle karanın hısım oldukları...ülkesinde" J.W.Von Goethe'nin "Faust" adlı eserinden, nokta nokta kısmını doldurmak sizin hayal gücünüze kalmış; lakin beni sorarsanız bir sokak kütüphanesine sahip olan Bozcaada'nın tam olarak bu kısmındayım.
12 Nisan 2011 Salı
"Prens"e tavsiye
"Prens"e tavsiye niteliğinde
P: seni silmek artık imkansız, Machiavellian, machiavellico, machiavellistic, maquiavelico, machiavelique..
M: Bu ben değilim, söylediklerin modern dillere yansımış Machiavelist bir şablon.Katliamlarınıza başka bir zemin bulun lütfen. Ben sadece Niccolo Machiavelli
“Tractatus Theologico-Politicus”: Demokratik bir Manifesto
Spinoza siyaset felsefesini bütünlüklü bir yapıda ortaya koyan önemli bir filozoftur. Fakat bugün ülkemizde yaşanan son olaylar, bende filozofun siyaset anlayışının spesifik açıdan ele alınması gerektiği hissini uyandırmıştır. Yayımlanmamış kitaplarıyla yargılanan gazetecilerimizi düşündüğümüzde, “yazı”nın devlet için nasıl büyük bir eylem olarak görüldüğünü fark edebiliriz. Son günlerde yaşanan bu gelişmeler çoğumuzu “özgürlük”, “hoşgörü”, “demokrasi”,”egemen hakkı” gibi kavramlar üzerinde düşünmeye itmiştir. Özellikle Devlet ve birey arasında yaşananlar egemenlik ve özgürlük arasında var olan gerilim akıllara Spinoza’nın Tractatus Theologico-Politicus’da Demokratik bir Manifesto adlı metninde değindiği “egemenin hakkı ve düşünce özgürlüğü”nü getirmektedir. Spinoza’ya göre mutlak olarak kabul edilen devletin egemenliği bireyler üzerinde etkinlik sağlar. Eğer devlet istikrarı sağlamak istiyorsa bireylerin düşünce ve ifade özgürlüğünün önünü açmalıdır. Bir tarafta mutlakiyetçi devlet anlayışı diğer tarafta var olan demokratik ilkenin sundukları.. Peki bu iki sav nasıl uzlaştırılabilir? Spinoza’ya göre bu iki sav ancak sözler ile eylemlerin belli bir takım temel kurallara uyması ile mümkündür.
Devletin amacı esas olarak özgürlüktür. Bununla birlikte şunu da gördük ki devleti kurmak için tek bir şey gereklidir: karar alma yetkisi ya herkese toplu olarak, ya bazılarına, ya da tek bir kişiye ait olacaktır. zira esasında insanların özgür yargıları çok büyük farklılıklar gösterir ve herkes kendisinin en iyiyi bildiğini düşündüğü için ve herkesin aynı şekilde düşünmesi ve tek bir ses halinde konuşması imkansız olduğu için, barış içinde yaşamak herkes kendi uygun gördüğü şekilde eylem hakkından vazgeçmediği sürece mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla insanın vazgeçtiği tek şey kendi uygun gördüğü şekilde eyleme hakkıdır, akıl yürütme ve yargıda bulunma hakkı değil. Yani egemenin hükmüne karşı eylemde bulunmak açık bir şekilde egemenin hakkının ihlali anlamına gelirken, fikir yürütmek, yargıda bulunmak ve dolayısıyla konuşmak tümüyle serbesttir. Yeterki kişi fikrini hile,kızgınlık ya da nefret ile ya da devletin kendi otoritesi içindeki birşeyi değiştirme isteği ile değil, söze ya da eğitime bağlı kalarak sadece akıl ile savunsun. Varsayalım ki birisi bir kanunun akla yatkın olmadığını düşünüyor ve bu kanunun yürürlükten kaldırılmasını öneriyor. Eğer bu kişi aynı zamanda bu fikrini egemen gücün yargısına sunarsa ve bu süreç boyunca bu kanuna aykırı olan bütün eylemlerden kaçınırsa, o zaman bu kişi iyi bir vatandaş gibi davranarak devletin iyiliğinihak eder. Ancak buna karşılık eğer bu kişi bu hareketi hakimi adaletsizlikle suçlamak için toplumda ona karşı nefret uyandırmak için yaparsa, ya da yargıca rağmen kışkırtıcı bir şekilde bu kanunu yürürlükten kaldırmaya çalışırsa, o kişi bir kışkırtıcı, bozguncu ve isyancıdan başka bir şey değil demektir. (Balibar, 2004: 32-33)
Spinoza’nın bu kuralı beraberinde bir çok sorunu getirmektedir. Ülke olarak özellike kendi devletimizin yargılama sürecinde bunu görmekteyiz. İtaat, eylem, hak, hukuk arasında nasıl bir uyum yaratılmalı, özgürlüğün nereye kadar verilmesi gerektiği hususu kanımca cevaplanması gereken önemli problemlerdendir. Tahayyülü zor gibi görünse de mümkün müdür, mümkündür!
- BALIBAR, Etienne. Spinoza ve Siyaset, çev.Sanem Soyarslan, Otonom yayıncılık, Kasım 2004, İstanbul
19 Şubat 2011 Cumartesi
PANAPTİKON
M. Foucault XIX. yüzyılın Avrupa'sında uygulanan disiplinci anlayışın Jeremy Bentham'ın "panaptikon"uyla örtüştüğünü belirtir. "Panaptikon" halka biçimli bir binadır, ortasında bir avlu ve avlunun ortasında bir kule vardır. Halka hem içeriye hem dışarıya bakan hücrelere bölünmştür. Bu küçük hücrelerin her birinde, kurumun hedefine uygun olarak, yazı yazmayı öğrenen bir çocuk, çalışan bir işçi, ıslah edilen bir mahkum, deliliği yaşayan bir deli vardır. Her hücre hem içeriye hem de dışarıya baktığından gözetmenin bakışı tüm hücreyi katedebilir; hiçbir karanlık nokta yoktur ve sonuç olarak bireyin yaptığı herşey bir gözetmenin bakışına açıktır; bu gözetmen kendisinin herşeyi görebileceği, buna karşılık kimsenin kendisini göremeyeceği şekilde panjurlar, yarı açık bölme pencereleri arasından gözlem de bulunur. Bentham'a göre, bu küçük ve harikulade kurnazlıktaki mimariyi bir kurum kullanabilir. "Panaptikon" aslında, bir toplum ve bir iktidar türünün ütopasıdır. Foucault Bentham'ın panaptikon ütopyasının günümüz toplumunda çeşitli şeküllerde gerçekleştiğini ve iktidar mekanizmalarının hayatın bir çok alanına yayıldığını belirtir.
- Foucault, Michel. Büyük Kapatılma, çev. Işık Ergüden, Ferda Keskin, Ayrıntı yay. İstanbul, 2005
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)